Lesen Sie hier die redaktionell leicht bearbeitete deutsche Version.
Genco Erkal, Bertolt Brecht'in şiir ve oyunlarından uyarladığı Ben Bertolt Brecht adlı oyunu, 2012’de sahnelemişti.
Brecht, Üçüncü Reich’ın Korku ve Sefaleti oyununun başında
Nazilerin geçit törenini anlatır.
»Kendini Tanrı’nın lütfu sayan hazret…« diye bahseder Adolf Hitler’den… Hemen sonra Halk Birliği’nin verdiği cevapta şöyle denir:
İsterler ki güçlü bir halk olsun,
İnançlı olsun, korkulsun,
Ama itaat edip otursun.
Genco Erkal, o oyundan 10 yıl sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a (yani kendisine yönelik darbe girişimini (tıpatıp aynı sözcüklerle) »›Tanrı’nın lütfu‹ sayan hazrete«) hakaret ettiği iddiasıyla mahkemeye verildi.
Genco Erkal, 83 yaşında… 60 yıldır sahnede… Türkiye’nin en iyi tanınan, en sevilen oyuncularından biri… Askeri darbe ve sıkıyönetim dönemlerinde oyunlarının yasaklandığı olmuştu, ama hiç hapsedilmemişti. Şimdi savcılığın başlattığı soruşturmayla 4 yıl 8 ay hapsi isteniyor.
Suçlama konusu, sanatçının 5 yıl önce attığı üç tweet…
7 Haziran 2016 tarihli tweet’inde, evlilere »en az 3 çocuk yapmalarını« söyleyen Erdoğan’a şöyle seslenmiş:
»Ailenin çocuk doğurup doğurmayacağına karışacağına diplomanı ortaya bir koy bakalım. Rektör arkadaşından da olsa, sahte de olsa görelim şunu.«
Erdoğan’ın bir üniversite diplomasının olup olmadığı hala şüpheli… Diplomasını gösteremediği için Cumhurbaşkanlığı da tartışmalı…
Sanatçı, 16 Kasım 2016’da da şu tweeti atmış:
»Başkanlık sistemi yetmez. Türk usulü çobanlık sistemi olsun«.
Soruşturma konusu son tweet ise 16 Ağustos 2020 tarihli:
»'Erdoğan, ›Ayder Yaylası'nda 2022'ye kadar çalışmanın bitirilmesini hedefliyoruz‹ dedi. Eyvaaah, güzelim doğa harikası Ayder Yaylası'nı bitirmeye karar vermiş. Parmağının değdiği yeri beton edip kurutuyor.«
Bir muhbir vatandaş, 5 yıl sonra bu mesajlarda hakaret olduğunu düşünmüş ve ihbarda bulunmuş. Savcılık da iddiayı ciddiye alıp iddianame yazmış. Gördüğünüz gibi tweetlerde hakaret yok, alay yok, eleştiri var; ama konu, »dokunulmaz Erdoğan« olunca, eleştiriye de tahammül yok.
Erdoğan’ın göreve başladığı 2014 yılından 2020’ye kadar, Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla 63 bin kişiye dava açıldı, yaklaşık 10 bin kişi mahkûm oldu. Bu rakamlarla Erdoğan, »dünyanın en çok hakaret edilen lideri« unvanına kavuştu.
Daha geçen Şubat’ta, Türkiye’nin çok yakından tanıdığı iki tiyatro sanatçısı daha, yine Cumhurbaşkanı’na hakaret suçlamasıyla, 4 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmıştı.
Metin Akpınar 80 yaşındaydı. Müjdat Gezen 78…
Gezen’in suçu, herkesi »Haddini bil« diye azarlayan Erdoğan’a »Sen haddini bil« demesiydi. O da mahkemede gayet basit bir argümanla savundu kendini:
»›Haddini bil‹ demek hakaret olsaydı, Cumhurbaşkanı söylemezdi.«
Sonunda iki sanatçı da beraat etti. Ancak bu soruşturmaların, yargılamaların, birçok insanı eleştiri tweeti atmadan, enine boyuna düşünmek mecburiyetinde bıraktığı kesin… Tıpkı oyunda söylendiği gibi: İstiyorlar ki, »iktidardan korkulsun«, »halk da itaat edip otursun.«
Ancak bu baskılar, ters de tepebiliyor. Çünkü korku gibi cesaret de bulaşıcı…
17 Temmuz’da Türkiyeli bir grup tanınmış sanatçı, Korkmuyoruz başlığı altında bir bildiri yayınladı. Monarşinin körüklendiğini, sanatçıların düşüncelerinden dolayı yargılandığını belirtip şöyle dediler:
»Halkın sanatçısı, halk mutluysa mutlu, mutsuzsa mutsuzdur. İçimizde biriken acı sözleri içtenlikle ve korkusuzca dile getirmemiz, halkımızın, ülkemizin mutluluğu adınadır. Evet, korkmuyoruz. Korkusuzluğumuz, sıradan ve temelsiz bir cesaret değil, halkımızın ve ülkemizin yüksek değerlerine inancımızın sonucu olan sevgi ve bilinç birikimiyle ilgilidir. Korkmuyoruz. Bütün yurttaşlarımızı daha cesur, daha öz güvenli, daha inançlı ve kararlı olmaya çağırıyoruz.«
Genco Erkal da hakkındaki iddianamenin açıklanmasından sonra, »Siyaset yapacaksan Meclis’e gir« diyenlere, sanatla da siyaset yapılabileceğini baştan anlatmak zorunda kaldı. Sonra da -yine sosyal medya üzerinden- şu mesajı yayınladı:
»Mahkemede sadece kendimi değil, başta Cumhuriyetin temel değerleri olmak üzere, doğayı, demokrasiyi, insan haklarını, ifade özgürlüğünü savunacağım. Bana bu fırsatı verdikleri için teşekkür ederim.«
Tiyatro sahnesine mahkeme kurulduğu çok olmuştur, ama şimdi Türkiye’de mahkeme kürsüleri, tiyatro sahnesine dönüşmek üzere… Seyirci, tiyatroda duyamadığını, mahkemede duyuyor. Sahnede yasaklanan sanatçılarla duruşma salonunda buluşuyor. Ve tiyatrocular, mesajlarını seyirci karşısında değil, yargı huzurunda veriyor. Yargılanmıyor, yargılıyorlar.
Keşke o yargılamalarda, Türkiyeli tiyatrocularla dayanışmaya gitmiş Alman sanatçıları da görebilsek… Keşke sanatçının, sanat eserinin, ifadenin dokunulmazlığını hep birlikte savunabilsek… Ve bir sanatçıya açılan davanın, her sanatçıya açılmış sayılacağını, sanata yönelik her baskıya topyekün karşı konulacağını bütün dünyaya gösterebilsek….