Metin Türköz, Almanya'da Neler Var (Albüm kapağı)
»Âşık« (Türkçede halk ozanı) Metin Türköz, iki ay önce Köln’de öldü. 85 yaşındaydı… 1962’de, henüz 25 yaşındayken gelmişti Almanya’ya… İstanbul Sirkeci Garı’ndan trenle Münih’e gelen birinci kuşak işçilerdendi. Kafilelerinde 1500 işçi vardı. Yorgun argın Münih’e vardıkları akşam, garın büyük salonunda onlara yemek verilmişti. Ancak içlerinden biri, »Yemeyin, içinde domuz vardır« deyince hepsinin kaşıkları elinden düşmüştü.
Yarı aç vardıkları Köln’de mızıkalarla karşılanmış, üçer-dörder kişilik odalara dağılmışlardı. Sabah çırılçıplak sağlık muayenesinden geçtikten sonra doğruca Ford fabrikasının atölyesinde çalışmaya başlamışlardı. Sonra hep çalıştılar, hep çalıştılar. Tükenene dek…
Buraya kadar hep bilinen ve sıkça anlatılan hikâye…
Bundan sonrası Türköz için farklı gelişmiş:
O yılın Ekim ayında, Cumhuriyet Bayramı öncesinde, Köln’deki kutlamalar için asılan bir ilanı görmüş. Türkü söylemesini, saz çalmasını bilenler kutlamaya davet ediliyormuş. Türköz de sazını alıp gitmiş. Salon, 1500 dertli erkekle doluymuş. Sahneye davet edilince çıkmış, »Arkadaşlar« demiş, »… buraya gelişimizi, burada geçirdiğimiz 3–4 ayda yaşadıklarımızı çalıp söyleyeyim de dinleyin«.
Sonra da aklına ilk gelenleri, doğaçlama olarak söylemiş:
»Türkiye’den aldım Almanya’nın methini
Çok bulunur dediler manda sığır etini
Getirirler her hafta işçi ihtiyatını
Bundan sonra seyreyle vatandaş hayatını
Alamanya... Alamanya...
Türk gibi işçi bulaman ya
Alamanya... Alamanya...
Bizden uysal bulaman ya…«
Salonda büyük bir alkış kopmuş; anlatılan onların hikâyesiymiş çünkü… Hepsi ayağa kalkıp, »Yaşa âşık, çal, devam et« diye tempo tutmuş. O da devam etmiş:
»Sirkeci’den elime bir kontrat verdiler
Çalışacağın yer Alamanya dediler
Bir paket, bir de bilet, ‘haydi yollan’ ettiler
Haşlamayı ilk defa Belgrad’da verdiler
Alamanya... Alamanya...
Sarı, sarı kızlar bulaman ya
Alamanya... Alamanya...
Umduğun şeyi bulaman ya...
Saat 6’dır, ‘şimdi Köln’e geldik’ dediler.
Altı-altı hepimizi koğuşlara verdiler.
Tüy yerine altıma ot yatağı serdiler.
›Banyo tuvalet fabrikada‹ dediler.
Alamanya Alamanya…
Bizlere kazık ataman ya…
Alamanya Alamanya…
Bile bile hapı yutamam ya…«
Tabii alkış kıyamet… O akşam tam 45 dakika çalıp söylemiş Âşık Metin… Ertesi sabahtan itibaren kulaktan kulağa namı yayılmış… Hemen ardından bir plak şirketi kapısını çalmış. »Sen bir ›Almanya Destanı‹ okumuşsun. Gel bunu kaset yapalım« demişler. Kabul etmiş. Stüdyoya girmiş, destanın devamını söylemiş:
»Üç ay geçti çocukları aldırdım.
Konsoloslukta aklım, çıldırdım.
Elimi cebime derin daldırdım.
Komisyoncuların hepsin yıldırdım.
Alamanya alamanya…
Kiralık ev bile bulaman ya…
Alamanya alamanya…
Paranla rezil olaman ya…«
Çalış çalış bu iş hamal işidir.
Bunu yapan vatandaştır, kişidir.
Elbet bunu bir gün dayın işitir.
Vatandaşlar bu dert ne zaman biter?
Alamanya alamanya…
Türk gibi damat bulaman ya.
Alamanya Alamanya…
Geldim geriye dönemem ya…«
»Kayserili Âşık Metin efsanesi« böyle doğmuş.
Kürt sözlü kültür geleneğinde »Dengbej«ler vardır. Köyden köye gezip gırtlak gücüyle destanlar anlatırlar. Görüp gezdikleri yerlerden haber taşırlar. Zaten »deng-bej«, hem »sesle söylemek« hem »haber vermek« anlamı taşır. Türköz, Almanya’da bu asırlık geleneği üstlenmiş adeta … Yaşadığı her derdi söze döküyor, söylediği sözler de kasetler aracılığıyla fabrikalara, kentlere, evlere dağılıyormuş:
»Maister mesai mi vermiyor?
Çocuk parası mı alamadın?
Tramvaylara zam mı oldu?
Doktor istirahat mi vermiyor?
Kasadan para mı alamadın?
Yurt müdürü evden mi atıyor?
Polis oturma müsaadesi mi vermiyor?
Kabahat tercümanda…
Kabahat tercümanda…«
Acıdan süzülen bu sözlerle ve Almanca-Türkçe karışımı melez dille, izole bir kültür sesini bulmuş.
Türköz’ün, amatör başladığı yolculukta yaptığı kaset, 1 milyon satmış. Bunun üzerine bu »ayaklı gazete«, »Almanya’daki dertlerin destanı«nı önce Almanya’nın her köşesine, sonra Avrupa’nın diğer ülkelerindeki göçmen işçilere ve nihayet Türkiye’ye ulaştırmış.
Tatilde Türkiye’ye gidenlerin yanlarında götürdüğü kasetler, köy evlerinde, mahalle kahvelerinde topluca dinlenmiş. Sevdiklerinden mektup alamayanlar, sesini telefonda duyamayanlar, Türköz’ün türkülerinden öğrenmişler Almanya’daki gelişmeleri, ağır iş koşullarını, greve gidenleri, »omalarla evlenenler«i, »termin verilmeyenler«i…
Türköz, kısa sürede Avrupa’daki Türkiyelilerin ortak sesi, aranan sanatçısı haline gelmiş. Turnelere çıkmış. Yeni bestelerle toplam 82 plak yapmış.
Geçen yıl, kendisi de bir müzisyen olan Nedim Hazar, İşgücü Anlaşması’nın 60. yılı vesilesiyle bu türküleri Deutschlandlieder (Almanya Türküleri) adlı bir kitapta topladı.
Ondan önce, 2013’te İmran Ayata ve Bülent Kullukçu, Almanya’daki göçmen işçilerin müziklerinden oluşan Songs of Gastarbeiter adlı bir albüm çıkardı.
Bu albüm, bir belgesele ilham verdi. Cem Kaya’nın uzun yıllara yayılan olağanüstü bir arşiv çalışması ile hazırladığı Aşk, Mark ve Ölüm, geçen yıl Berlin Film Festivali’nde »Seyirci Ödülü«nü aldı.
Belgeseli izleyenler, sadece işitsel ve görsel bir şölene değil, dört kuşak göçmenlerin müzik yolculuğuna tanıklık etti. Türköz’den sonra gelenler, dertleri müziğe dökme kültürünü sürdürmüşlerdi. Elbette değişen siyasal ve sosyokültürel koşullarla birlikte, mekânlar, enstrümanlar, notalar ve müzisyenler de değişmişti. Artık bu melez müzik, kâh düğün salonlarında, kâh rap çalan yer altı kulüplerinde işitiliyordu. İki kültürün içiçe geçmesiyle Almanca türküler, Türkçe rap’e karışmış, bu karışımdan yepyeni bir »sound« doğmuştu.
»Köln Bülbülü Yüksel Özkasap«, Derdiyoklar, Muhabbet, Killa Hakan, Kâbus Kerim, Ozan Ata Canani, Cartel, İsmail YK, Derya Yıldırım … ve nicelerinin yetiştiği bu rengârenk yolculukta Cem Karaca’dan Neşet Ertaş’a, Melike Demirağ’dan Bülent Ersoy’a, Mahsunî Şerif’ten Şanar Yurdatapan’a giderek günümüzde Ezhel’e kadar kimler sahne almamıştı ki?
Zaman zaman kederle, zaman zaman kahkahalar eşliğinde izlenen belgeselin yönetmeni Cem Kaya, »Nasıl Türkiye’de Karadeniz bölgesinin bir müziği varsa, oraya özgü sesler, melodiler varsa, artık bir de Almanya bölgesi ve onun müziği, melodisi, sözü var« diyor.
O halde biz de bu yazıyı, »Almanya yöresinden«, içli bir türküyle bitirelim:
»Almanya acı vatan
Adama hiç gülmeyi
Nedendir bilemedim
Bazıları gelmeyi
Bazıları dönmeyi…«
_______________
AŞK, MARK VE ÖLÜM filmini, yönetmen Cem Kaya’nın katılımıyla 16/Şubat, saat 19:00’da Studio Я’da izleyebilirsiniz. Ardından, saat 22:00’de İmran Ayata ve Bülent Kullukcu SONGS OF GASTARBEITER’i sunacaklar. Her iki etkinlik DSCHINNS oyunun prömiyer çerçeve programı kapsamındadır.